Son
yıllarda çok şey oldu: hayatlarımız
değişti, bağlılıklarımız ve bakış açılarımız temelinden sarsıldı. İnancımız
kimi zaman perçinlendi kimi zaman inceldi. Kişisel tarihimde de bunlarla
paralel olarak çok şey değişti. Babam gitti. Koyu, yavan ve şekillerin anlamını
yitirdiği dünyada geriye kalan ailemle birlikte gülümsemeye, hayatta kalmaya çalıştık.
Beş yılda kalemden kâğıda ilettiğim
hikâyeler beni çevreledi, kuşattı ve değiştirdi. Bu kitapla tüm hikâyelerimi
bir boşluğa bıraktım. Boşluğun olumlu bir anlamı var benim için. Her yolunu
kaybetmiş, tanımlayamadığı hasretleri çeken, kendi çölünün kâşifi olan kişi, bu hikâyeleri de o boşluğun
içinde keşfedebilir. Ya da keşfetmez, boşluk kalır. Boşluk çok şey anlatır. SEM
benim için bu kıymetli boşluğun adı. Orada siz de kayıp parçanızı
bulabilirsiniz.
Peki,
SEM nasıl doğdu?
Sem’i oluşturan üç parça var: Her gün eve dönüş
yolunda gördüğüm, seyyar arabasında sessiz sedasız enginar satan amca, Karaköy’deki
Karanlık Fırın Sokağı ve Tophane’deki Karanlık soyadlı emlakçı. İnsanın inkâr
etmek zorunda kaldığı duygular, içinden her an taşmayı bekleyen marazi hisler ve
sıra dışı olana yaptığı yolculuk ancak sıradan insanların hayatında fark
ediliyor. Merkez beni ilgilendirmiyor. Ben uçta, köşede, uzakta, dışarıda
yaşayanlarla ilgileniyorum. Bu üç noktadan yola çıkarak Karanlık Fırın Sokağı Hikâyeleri
adını verdiğim novellaya ulaştım. Melahat’ın inat, intikam ve tutku içeren
öyküsünü, Halil Karanlık’ın içsel patlamalarını böyle kurdum. Ortaya bir intikam güzellemesi olarak Sem çıktı.
İnkâr etmek zorunda kaldığınız tüm duygularla orada
buluşalım.
Ve
teşekkürler:
Her zaman yanımda ve bana destek olan ailem,
Kitabın ruhunu kapağa taşıyan mahir tasarımcı Begüm
Çiçekçi
Sem’in her satırına göz nuru döken Bilge Ceren
Nuhoğlu
Alakarga Sanat Yayınları ailesi ve kitabı özenle yayına hazırlayan
Merve Akıncı Almaz